Oyuncular:
Cate Blachett - Daisy
Julia Ormond - Caroline
Brad Pitt - Benjamin Button
Yönetmen: David Fincher
Senarist: Eric Roth & Robin Swicord
Yapımcı: Kathleen Kennedy & Frank Marshall
Müzik: Alexandre Desplat
Süre: 166 dk.
Yüzü buruş buruştu, çok çirkindi, yeni doğmuştu, annesi onu doğururken ölmüştü, aynı saatler içinde bir kapıya öylece terk edilmişti ve o çirkinliğe rağmen iyi kalpli Queenie onda ilginç bir şeylerin olduğunu anlayıp onu büyütmeye karar vermişti. Bir şeylerin ters gittiğini Benjamin de farkındaydı.
-7 yaşındayım ama daha büyük gösteriyorum.
Yürüyemiyordu, o kadar güçsüzdü ki... Queenie olmasaydı ne yapardı, hiç bilmiyordu. Benjamin bu duruma alışmıştı ki Queenie'nin hamile olduğunu öğrendi. İşler değişmişti. Bebeğin doğmasıyla Queenie artık Benjamin'le ilgilenemez olmuştu. Benjamin ise bu duruma üzülüyor olmasına karşın çoğu işini artık kendisinin yapabildiğini keşfetmişti. Ama bir şeyler halâ ters gidiyordu. "Ölür" dedikleri küçük adam ölmemiş, aksine iyileşip, dinçleşmişti. Tizzy -Queenie'nin eşi-'nin tanıdığının tanıdığı olan Bay Oti sayesinde Benjamin o hep merak ettiği huzur evi dışındaki dünyayı görme şansı bulmuştu. Dış dünyaya öylesine alışmıştı ki, ordan ayrılmak istemiyor gibiydi. Bir gemide çalışmaya başladı. Benjamin, Kaptan'ın ondan yapmasını kesinlikle beklemediği şeyleri yapıyordu,haliyle.Çünkü onun yaşlı görüntüsünün aksine, giderek artan bir enerjisi vardı. Bunu Kaptan Mike Clark'ın da fark etmesi üzerine aralarında şöyle bir diyalog geçti:
Kaptan: Buraya gel. Sen..ee, halâ kaldırabiliyor musun?
Benjamin: Her sabah yaparım.
K: Eski sopa yani, büyük ve sert.
B: Sanırım...
K: En son ne zaman bir kadınla yattın?
B: Hiç.
K: Hiç mi?
B: Bildiğim kadarıyla hiç efendim.
K: Dur bir dakika. Sen şimdi o kadar yıldır bu dünyadasın ve hiç kadının olmadı mı?
B: Hayır.
K: Bu hayatımda duyduğum en üzücü şey. Hiç mi?
B: Hiç.
K: Öyleyse benimle geliyorsun.
İşte, dış dünyaya yeni atılmış biri için ilginç bir deneyim: geneleve gitmek.
Geneleve gitmek ona bazı dünyevi zevkler dışında Kaptan'ın içinde yatan sanat aşkını ve öfkeyi gösterdi. Ha bir de paranın değerini ve yapabileceklerini.
Evine dönecekken yolda arabayla yaklaşan bir adam ona bir şeyler içmeyi önerdi. Gece boyunca dertleştiler. Benjamin'in öğrendiği kadarıyla adamın adı Thomas'tı, Thomas Button. Ünlü bir düğmeciydi ve karısını doğum yaparken kaybetmişti. O da yalnız bir adamdı. Onda kendisinden bir şeyler buldu.
Ve o ilk aşkı: Daisy. O kadar büyümüştü ki. Daisy'yle yaptıkları gezi ne kadar da güzeldi.
17 yaşına gelmişti. Daisy'ye rağmen, sıkıldığı huzurevinden kurtulabileceği gün gelmişti ve gitti. 1936 yılında eşyalarını toplayıp, orayı terk etti.
Daisy: Benjamin! Bekle, nereye gidiyorsun?
B: Denize..Sana kartpostal gönderirim.
D: Her yerden, bana her yerden kart gönder.
Sözünü tuttu. Daisy'de öyle. Ona Amerikan Bale Okulu'nun seçmelerine davet edildiğini yazdı. Gemi mürettebatı "Kış Sarayı" isimli bir otelde kalmaya kara verdi.
- Sinek Kuşu sıradan bir kuş değildir. Kalbi saniyede 1200 kere atar. Kanatlarını saniyede 80 kere çırpar. Kanat çırpmasını durduracak olsanız 10 saniyeye kalmadan ölür.
O otelde Elizabeth Abbott'la her gece buluştu. Abbott ona 19 yaşındayken İngiliz Kanalı'nı yüzerek geçmeye kalkışan ilk kadın olmaya çalışmasının başarısızlıkla sonuçlanmasını anlattı. Mutlulardı, geceleri, ta ki Bayan Abbott Benjamin'e hiçbir şey demeden bir not bırakana dek.
-Seninle tanışmak hoştu.
Yola çıktılar. II. Dünya Savaşı gelmişti. Onlar da savaşa katıldılar. 7 kişilik mürettebattan 4 kişi vurularak öldürülmüştü. Diğer 2? Bilemiyorum.
Mayıs 1945'te 26 yaşındayken eve döndü. Her şey aynıydı, Daisy gelene kadar. Harika bir yemeğin ardından, Daisy bir gün sonra New Orleans'tan ayrılacağını söyledi. Bu arada Benjamin, Thomas Button'la görüşmeye devam etti. Görüştüğü gece Thomas onu düğme fabrikasına götürüp, kendisinin onun babası olduğunu söyledi. O günden kısa bir süre sonra ise, babasını kaybetti.
New York'a Daisy'yi izlemeye gitti. Ancak Daisy'den beklediği ilgiyi görememişti. O da haksız değildi hani. Ne yani? Her şeyi bir anda bırakacak mıydı? Gneçti, güzeldi, yetenekli bir dansçıydı. Ama Benjamin her zaman aklındaydı.
Bir mektupla Paris'e gitti Benjamin. Daisy'ye araba çarpmış, hastaneye kaldırılmıştı. Daisy onu kovdu. Oysaki gençleşmiş o mükemmel yüzüne dayanamadığından böyle dediğini bilmiyordu Benjamin. Eve döndü. New Orleans'a.
1962 baharında Daisy geri geldi. Birlikteydiler, o akdar güzeldi ki her şey. Sonra Benjamin bir gün Queenie'nin ölüm haberini aldı. Sevinçle, hüznü bir arada yaşıyordu. Her şeyini satıp Daisy'yle dubleks aldı. Daisy de artık küçük çocuklara bale öğretiyordu. Eskiden dans ettiği günler aklına geldikçe, bu küçük balerinleri hatırlayıpmutlu oluyordu. Bir gece Benjamin'e "Hamileyim" dedi. Ne diyeceğini bilemeyen Benjamin onu tutup aynanın karşısına geçti.
-Bizi şuan olduğumuz gibi hatırlamak istiyorum.
Küçük kız dünya geldi. Benjamin endişeliydi. Giderek gençleşen bedeniyle iyi bir baba olamayacağını düşündü. Her şeyini onlara bırakıp, gitti.
Sonra bir gün geri döndü. 20 yaşlarında delikanlı gibi gösteriyordu. Daisy'nin evlenmiş olduğunu gördü. Sevinmişti tabi, sevinmişti. Daisy ve güzel kızı adına. Giderek gençleşiyordu. 13 yaşlarında gibiyken çok asabiydi. Daisy her gün, her gün onu ziyarete gitti.
-2003 baharında bana baktığında kim olduğumu bildiğini biliyordum. Sonra gözlerini kapadı. Sanki uykuya dalarmış gibi.
blog konuların çok güzel
YanıtlaSilteşekkür ederim!
YanıtlaSil