12 Haziran 2010 Cumartesi
Kitap/ Dolunay Yansımaları
Yazar: Asuman Ercan
Tür: Öykü/Anlatı
Yayın: Can Yayınları
Yayın Tarihi: 1999
Kapak Resmi: Ivan Ayvazovski
Sayfa Sayısı: 95
"Ay da, ten de, ruh da, sanki varoluşa dair son kozlarını oynarlar.Ay, büyüsünün ve kışkırtıcılığının; ruh, başkaldırısının ve sarhoşluğunun; ten, hayatta kalma arzusunun sınırlarını zorlar. Bu kozlar birbirine yakın güçlerdeyse, işte o zaman, belki de hayatın en büyüleyici oyunu soluk alıp vermeye başlar. Bu oyunun adı aşktır."
Böyle diyor Dolunay Yansımaları'nın yazarı Asuman Ercan, kitabının bir yerinde. Tam yirmi dokuz metin var bu sıradışı kitapta,'ay'ın yirmi dokuz günlük yolculuğu gibi. Gökyüzünde biçimden biçime giren ve ışıklı, büyülü bir yol sunan ay'ın peşine düşüncelerini, duygularını hüzünlerini, anılarını ve fantezilerini takan yazar, onun büyüsüne kapılıp uzak yolculuklara çıkıyor. Oldukça hüzünlü bir yoğunlukla hafif bir oyun arasında imgesel bir gelgit ibi ddeğişen bir yolculuk yapıyor yazar, öykü sınırlarını aşan bu yirmi dokuz metinde. Kendi içsel müziğini hissettiren, dolunayın esinlendirdiği bu yirmi dokuz öykü/metin, ilk kitabıyla karşımıza çıkan Asuman Ercan'ın şiirsel bir çalışması.
gece, koyu derinliğini ayın parlaklığına sunarken; ay, gecenin karanlığını yaldızlayarak kutsadı. ay, ne zaman geceyi baştan çıakrsa, yeryüzü uykusuz kalır. insanoğlunun karanlık kuytularında uyuttuğu yabani öz uyanır, hayata hayat, yıkıma yıkım katarak, sızıncaya kadar devinir durur. ertesi gün törelerin hâlâ hükmünü sürdüğü ülkelerde gecede saklı kalamayıp ipucu veren her şey, çoğu kez sahte bir özürle anılır; içten içe bir suç ortaklığı içeren samimi bir arzuyla bağışlanır: "...dolunay vardı!"
ayın sulara düşen ikizinin yuvarlağı gümüşten bir denizanası gibi dalgalana dalgalana unutulmuş bir söze doğru yüzüyordu.
yolcu, yoluna düştüğü şehre ulaştığında gittiği evin insanlarına yalnızca ayı turuncu bir kağıttan japon feneri gibi dalından dalına gezdirip, sonra gökyüzüne takan ağaçtan söz etti. ona " sana ıhlamur yaptık. yatağın da hazır...yol yorgunusundur, onu iç, sonra biraz uzan istersen!?" dediler.
ev, bunları düşündükçe kepenklerinin kırılıp döküleceğini, camlarının patlayacağını, duvarlarının çatlaklarından ayrılıp yıkılacağını, onulmaz bir yıkıntıya dönüşeceğini sandı. sandı ki gürültüyü duyanlar, koşup geldiklerinde, dolunayın sakınımsız ışığında masal harabelerini andıran bedenini görecekler. bütün eşyalar ortalığa dağılmış olacak, yabancı gözler ve eller onlara dokunacak, yorumlu bakışlarıyla, onların herhangiliğine gizlenmiş ince anıları kıracaklar, böyle sandı.
bu sesi duyduğunu kimse öne sürmez. teni inci ürettiği söylenen bazı kadınlar, bu sesi duyduklarını yalnız sırdaşlarına fısıldarlar. bu sırdaşların bazılarının ihaneti ise, sesin kulaktan kulağa yayılmasına neden olur. işte bu ses ayın sesidir. ay, ejder ayına kurban etmek üzere avlanırken bu sesi kullanır. bu sesin etkisi onun bütünlüğünün, parlaklığının gücüne ve kurbanının yalnızlığına bağlıdır.
teni inci üreten kadınların,üretmeyenlere göre daha yalnız olmadıkları, ama nedense kendilerini daha yalnız hissettikleri söylenir. bu yüzden, bu ses hep onlar yakalanır ve ortadan kaybolurlar.
bunlar sadece bölümlerin bazı beğendiğim parçalarıydı. bunun gibi daha 24 harika bölüm var. yıldızlar, rüzgar, sessizlik, çığlık, masal, tutku, ayna, düş, sır, bakışlar, sis, ay hali, ay hastalığı, uykusuzluk, bağışlamak, mektup, ayrılık, fırtına, çocuk, yansıma, anlatıcı, yabancı, ihanet, pandora'nın kutusu ve mini sözlük.
sıkılmadan bir kere de okuyacaksınız. satırları olduğu kadar, satır araları da etkileyici!
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder